Bu Blogda Ara

9 Eylül 2014 Salı

Koş Forest

İçine bırakıp gitmek
İçini bırakıp gitmek’

Açmaya korktuğum kapıların kırılışını fark ediyorum bugünlerde. İçimde dokunmaya kıyamadığım kırgınlıklar. İçimde sessizliğe sığdıramadığım kızgınlıklar. İçimde gidilmesi gerekenler söz alıyor bir bir.
“Vazgeçmeyi öğreneceksin, kaybetmeyi öğreneceksin, nefreti en sevdiğinden öğreneceksin ama gitme.”
Bir de içini okuduklarımın üstlendiği rolleri izliyorum bir süredir. Oyunculara taş çıkaracak cinsten doğrusu. Sadece izliyorum. Görmeye takâtim yok. Sevmeye kıyamadıklarım var bir de. Bir bilsen gülümsemezdin bana öyle.

Ah bilsen!

Söylemesi hiç bu kadar kolay olmamıştı. Kolay hiç bu kadar acı.
Ve acı bir şiire hiç bu kadar yakışmamıştı.
“Sonra da sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi, söyleyememek sana
Susmak
Susmak
Korkudan ölünceye kadar”

Bıraksak icimizi kaybedeceğiz biliyoruz.
Bıraksak kalbimizi tutamayacağız, korkuyoruz.
Korkuyoruz…

İsyan ruhumuza dokunmadan gidelim mi artık? Dönmeyelim ne olur. Buralar da gittiğimiz olsun. Bu sefer geride kalan biz olmayalım. Gözleri nemli gülüşümüz bakmasın otobüs camlarına. Arkamızı döndüğümüzde düşen yaş bizimki olmasın.
Gidelim

Sade olsun her şey. Sadece bizim olsun.
Dinginliğim.
Şükür taşsın dualarımızdan.
Şükür tek şiirimiz olsun.
NOT: Bu yazı Vefa dergisi ve bu adreste yayınlanmıştır.