Bu Blogda Ara

28 Aralık 2019 Cumartesi

"ister bahar, ister ayaz..."


moğollar- yolum seninle

Kemal Sayar - Sonsuza Dek Sophie


Gözleriniz madam!
Gözlerinize bakıyorum da;
Sanki bir yangın yeri!
Yüzünüz talan edilmiş bir imparatorluktan kalmış gibi!..
Bir şair oturmuş o iki kaşın arasına,
Tüten dumana ve akan kana bakmaksızın!
Aldırmaksızın parlayan (patlayan) bombalara, şiir söylüyor gibi…
Aslında aşktır en çetin meydan muharebesi.
Siz koşuştururken lise bahçelerinde,
Dilinizde Goethe’den yarım yamalak ezberlenmiş iki dize,
Ve deri ceketinize yaslanmış yürürken yağmurda,
Bir şairdim ben; kalbini büyüten dumanlı odalarda!..
Benim kalbim dumanlı odalarda büyüdü madam, yalan yok!
Yalan asla olmayacak; çünkü ‘aşk’ üstümüze serpiştirip kaçan o yağmur,
Bir gün sizi de ıslatacak!..
Bir gün siz de hüzünle bakacaksınız kalbimin içine,
Orada yenilenmiş (yenilmiş) bir şarklıyı göreceksiniz!..
Biz şarklılar, yani Allah’a inananlar, oruç tutanlar,
Ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar;
Hep yenildik!
Farklı mağlubiyetlerden kurtuldu (kuruldu) tarihimiz!..
-Diyorum ki…
Vaktin varsa bu akşam…
Bizim yüzümüz kızarır madam,
Söylemeyiz!
Biz uzaktan sevmelerde birinciyiz.
Genç kızlara başımızı çevirip bir bakmayız,
Bir bakarsak, usulca elimizden kayarak; parçalanır kristal gençliğimiz!..
Biz kristal gençleriz madam,
Kolayca tuz buz oluruz!
-‘Eve gitsem daha iyi’…
-İyi de benim o darmadağın halimi bırakıp nereye…
Her gece saatlerce alıştırma yapıp da,
Bir tek veda (sevda) sözü fısıldayamamanın sıkıntısını…
Aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun(uz) madam?
Merdivenlerde peşinizden koşup da,
İsminizi haykıramamayı…
Size bakarken; derin bir acıyla kıvrandığımı fark etmeden, nereye ha?
Sophie, Rosemary, Ayşegül. Onun için üç isim seçmişti.
Yukarıdaki satırlara baktı,
Ve “-Ben bunun âlâsını lise yıllarında yazdıydım” diyerek iç geçirdi.
Fakat nâlet olası o duygu yakasına yapıştığına göre,
Bir kez daha aynı sözcükleri kullanarak;
Bir öykü yazmalıydı!
Onun için üç isim seçmişti,
Kendisi için üç ölüm!..
Bir gün yağmur yağsa,
Sırılsıklam o yağmurda ıslanacak,
Ve elinde sımsıkı tuttuğu bir karanfille,
Gözyaşları saçlarından sızan yağmura karışacak (karışarak),
Onun kapısı önünde duracaktı…
Onun kapısı önünde duracak,
Ve asla (zili) çalmayacaktı!
O kapının önünde saatlerce ağlayacaktı.
O sırada fonda "In your green eyes" çalacaktı!..
-Sophie! Sophie!
Heyhat, Sophie gidiyordu!..
Mağrur bir prenses gibi şairin kalbinden sürgün edilmişti.
Sanki hilafet ilga ediliyordu!
Saltanat sefalete mahkum edilmişti!..
Tarih yeniden yazılıyordu…
-Sen benim sürgünümsün Sophie!
Benim ülkem dağlık ve karanlıktır.
Dağların arasından bana bir yol vardır!..
O yolu yürümek zordur!
Sanki bir nüfus sayımı günü!..
Sokaklar boşalmıştı (boşaltılmış).
Pardesülü bir adam, sırtını asırlık ağaca vermiş,
Geniş bir alanın kenarında mızıka üflüyor.
Zaman zaman gözlerini uzak bir noktaya sabitleştirerek;
Kendisine bir soru soruyor.
Doğru cevabı bulmak için uzun uzun düşünüyor,
Ve gözleri ışıldayarak cevabını mırıldanıyor;
Bir gün o da gözlerindeki bu ışıltıyı fark eder
Ve elini kalbine değdirdiğinde içinde deveran eden;
O yoksulun aşkını tanımlar,
O şarklıyı keşfederse, yazacağı ilk şiire adını verecek:
"Sonsuza dek, Sophie"…

7 Aralık 2019 Cumartesi

"sözler az kalır"



pinhani-gözler anlatır


bulmak

Bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti

Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma

Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından

Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde

Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş

Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine

Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar

Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın

Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi

Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm

ERDEM BAYAZIT

12 Kasım 2019 Salı

“evimde şenlik, bahçemde bahar...”


gülay -bana bir şeyler söyle

ağlatabilir fakat ,
güldüremezler seni benim gibi onlar.
Ve sen, ben gelene dek bilemeyeceksin
ne kadar gülebileceğini.
Mavi bir kültablasinda,
Açik gri bir duman ikimizin resmi,
ve maviliğin o kadar kalıcı ki;
zaten kimse hatirlamiyor griliğimi.
Herkes bir-birine rakip ve ben; birak kiskanmayi,
kendimi bile mavi yaptim,
Kaybedenin kim mühim mi?
ikimiz üst-üsteyken görünmeyen hangimiz,
Düşünmedim ikimizin adi ayni: biz.!
Sadece bu yeter sandim.
Ama insan; açiklanamaz bi şekilde hüzün sever.
Gülmek yetemiyor,
Ağladiğimiz anlara hep kısa geliyor.
Bir gün uyandim ve anladim. Sadece insanim.
Kahkaha bazen,
Ama bu kadar acı zaten mecbur,
Sen ve ben bir sonsuzlukta mahsur,
Çikiş var saniyorsan hala,
Anladiğim yerde bekleyeceğim seni.
Bir yolculuk için en hizli araç: Anlamak.
Sen anlayana kadar, sessiz, sakin
ve şikayet etmeden beklerken,
başka renk görsem de,
vazgeçmeyeceğim senden

Ceyhun Yılmaz 


31 Ekim 2019 Perşembe

"ve yüzüm ömrümün atlası"

Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?

Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?

Şükrü Erbaş'tan...


Hüsnü Arkan- Erkan Oğur Fikrim Yok

7 Ekim 2019 Pazartesi

suyun kumsala vurduğu gibi...

Can Ozan-Zeynep Bastık Toprağa Yağmura


Desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
Rüzgarların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini.
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını.
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini.
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür,
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Cahit Sıtkı Tarancı
Otuzbeş Yaş, Can Yayınları


22 Eylül 2019 Pazar

"bulutlara dokunacağımız günlere..."

Dilek Türkan- Nihayet Karşımdasın 

Eleni'nin Elleri

Bir gün Eleni'nin elleri geliyor 
Her şey değişiyor. 
İlk İstanbul şiirden çıkıp yerini alıyor 
Bir çocuk ilk gülüyor 
Bir ağaç çiçek açıyor.

Eleni'den önce 
Daha ben çocuktum daha tütüne daha kahveye alışmamıştım 
Sabahları, akşamları bilmiyordum daha 
Bir gün bakıyorum akşam ellerimde gözlerimde 
Bir gün sabah her yanım.

Eleni geliyor 
Dünyaya bakıyorum 
Dünya sanıldığı kadar küçük değil o gün anlıyorum 
Sanıldığı kadar üzgün değiliz dünyada 
O gün bütün şiirleri yakmalı yeniden yazmalı diyorum 
Brise Marine'i yeniden 
Yeniden Annabel Lee'yi. 
Eleni ile anlıyoruz 
Bu gökyüzü niçin kalkıp gelmiş 
Deniz niçin başını alıp gitmiş onunla anlıyoruz.

Bir gün Eleni'nin elleri geliyor 
Bir sokaktan ilk defa deniz görünüyor.

İlhan Berk

24 Ağustos 2019 Cumartesi

"maceramızı yüzünde seyrettiğimiz, hayatımızı tanık kıldığımız"



Fırat Tanış- Sevda Kuşun Kanadında

"Sen bir insan arıyorsun. Yüreğinin sızısını ve varoluşun ürpertisini yüklenebilecek bir arkadaş. Ruhun uçurumundan aşağı birlikte kendini boşluğa bırakacak bir yaren. Istırap meyhanesinde kalp tokuşturacak bir sarhoş. Aynı hamurdan ve aynı çamurdan yoğrulduğun parçanı arıyorsun."

Kemal Sayar'dan...

12 Ağustos 2019 Pazartesi

“içimden şu zalim şüpheyi kaldır”

Tüm dünyayı sersen önlerine fark etmezler. Tüm incelikleri kuşanıp yoldaş olursun ardını döner de giderler.

Kıymetin bilinmek... Artık efsanesi kalmış hikayelerde yer verilen. Kazara karşılaşsak tanıyamayacağım, tanısam da buyur edemeyeceğin kadar uzak artık. Gel anlat deseler anlatmaya değecek bulamadığımdır... Kıymetin  bilinmek...

Kalbin dinmez ağrısı...



Ensemble FisFüz-Odysssey To The Dreams

8 Temmuz 2019 Pazartesi

küstüğün yağmurlarda ıslanırsın...

Bu kaçıncı savaş kazandığım... Kaçıncı mecburi zaferim? Tırnaklarımın sızısından anlar oldum kazandığımı fark etmediğim... Kaybetmek istiyorum özgürce! Kaybetme cesareti dolaşıversin usulca korkusuz(!) bedenimde.  Yüreğimi koyup tam orta yere! Bağıra çağıra gerekirse! Mağlubum, acizim, gücümü yitirdim. Kaldım biçare...
Ama nerde? Tüm duvarlar örülü, kapılar kilit sesim yankıları sadece...

Mabel Matiz-Sarışın Değil

23 Haziran 2019 Pazar

“içinde bile kimsesi yoktu onun”

İyi olmaya çalışıyorum. Söylüyorum ki def edeyim tüm bitkinlikleri, görmeyivereyim bildiklerimi... Bedenimin her zerresine aynı öğüdü veriyorum; iyisin iyi olacaksın iyi olmaktan başka tarafın kalmadı. Ruhumun ne zaman duyacağını bilmediğim tüm çağrılara göğüs gerdim. Yorgun gözlerim öfkeli ellerimden güç kalmayıncaya dek; varoluşunun sorumluluğunu alıyorum.

Kimsesizliğim belli ki ses etmeye başladı yine bugünlerde. Olduğun yerde kal ne olur, bir kez daha sana seni ikna edecek gücümü kaybettim son seferimde. Ben hep aynı yerde, aynı sabahın seherinde tek tek topladığım her zerremle bir akşamı daha dağılmadan bitirme niyetindeyim.  Yaşam mücadelem, eksilmez kederim kabul edemesen de; yol yine aynı taraftan, rast gele...

Ezginin Günlüğü-Yağma Yağmur

8 Haziran 2019 Cumartesi

anlaşılmaz bunca yıl...



Can Kazaz-Bunca Yıl

Maviler saçına düşer
Toprağı kanatır
Budanır kanatların
Anlaşılmaz bunca yıl nasıl
Rüzgara kapıldığın
Aşk benim tenimi çalıp
Korkağı yaratır
Islanır yanaklarım
Anlaşılmaz bunca yıl nasıl
Nehrine kapıldığım

Bunca yıl 
sen

Yaprak gibi dökül kadehe
Uyku gibi dökül gözümden
Su gibi yaşa, kar gibi yağ
Dağ gibi kaç benden

Ağlasam gücüne gider
Kol geren limanın uzanır halatların
Anlaşılmaz bunca yıl nasıl
Diplere batmadığım
Ağrılar şekeri olur kor gibi acının
Kül olur soğukların
Anlaşılmaz bunca yıl nasıl
Güneşe aldandığın

Bunca yıl
sen

Yaprak gibi dökül kadehe
Uyku gibi dökül gözümden
Su gibi yaşa, kar gibi yağ
Dağ gibi kaç benden


Yaşamaksızın dünya halini
Nedir bu yıldızlara merakın
Adını bilmeden meşhur dip sahafların
Solu tozunu, soluk sayfa dolu rafların

Yaprak gibi dökül kadehe
Uyku gibi dökül gözümden
Su gibi yaşa, kar gibi yağ
Dağ gibi kaç benden
Yaprak gibi dökül kadere
Uyku gibi dökül gözümden
Su gibi yaşa, kar gibi yağ
Dağ gibi kaç benden

1 Haziran 2019 Cumartesi

sana gelmek, orada kalmak istiyoruz...

Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık.
Oyun bitti, zifiri karanlıkta belalar uçuşuyor
Dünyanın yalanları, uçakları ve bombaları arasında solup giden ömrümüzü
Kuşa çeviren yasalardan, yönetmeliklerden, nizamnamelerden sıkıldık
Telefon seslerinden, akıp giden televizyon görüntülerinden, bilgisayar tıkırtılarından, gazete hışırtılarından
Alıp başımızı gitmek istiyoruz
Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
Sana gelmek
Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz
* * *
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
Başımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini, kolumuza girilmesini istiyoruz
Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
Rüzgârın sesini, ırmağın sesini,
Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk
Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek, nanenin nane olduğu bir dünyayı yeniden isterken
Seni istiyoruz aslında Bunu söyleyemiyoruz
* * *
Her yer gece, çok gece
Ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
Çok yenildik yetmez mi
Bir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında, bir günahın tenhasında
Büyütüp durduk siyahı
* * *
Kuşlar gibi bakarken
Kuşlar gibi vurulan çocuklarla
Çok yenildik yetmez mi
Bir mermiyle değişirken dünyamız
Kulağımızda uluslararası bir kınama
Büyük büyük yokluk yurdunun uğuldayan sorusuyla giriyoruz toprağa
Dünya değişti ama kapı nereye açılacak
Biteni biliyoruz şimdi ne başlayacak
* * *
İşaretler ortadayken çöllere daldık
Kalp verdin korkunç yaralandık
Akıl verdin, iyiliği esir aldık
Ekranda kıtadan kıtaya atılan bir füze
Gazetede karşı kaldırıma geçerken çiğnenen bir adam
Durmadan dönen bir dünyada nerede olunabilirse
Orada bile değiliz ve bilmiyoruz böyle nasıl
Çamur olabilir kan olabilir karanlık olabilir böyle nasıl
Ele geçirir dünyayı gece
Gece gece gece
Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne
Her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi
Bilmiyoruz
Çünkü
Bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
Kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşgulüz şu an
Sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
* * *
Bu olanlar! Çok şey şüphesiz
Ama vaktimiz kalırsa oturup düşüneceğiz
Yusuf’u düşüneceğiz, Ya’kub’u, Musa’yı
İsa’yı düşüneceğiz, Nuh’u ve öbürlerini
Ve Efendimizi
Efendimiz
Kuyular kuyular kuyular kazdık
Bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
Kestik kendimizi deldik yaktık
Sonra sana değil dünyaya aktık
Dünya ki mescittir, biz ona otel yapmışız
Kalktı ki yenilmişiz değişmişiz azmışız
Bir sızı kalmış içimizde başka bir şey yok
Bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız
Bir çocuk oyuncağını alamamış
Bir kız sevdiğini saramamış
Bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
Bir adam paramparça bir çift göz için
Birisi ekmek götürememiş evine
Birisi aşk
Birimiz dünyayı kurtaracak
Birimiz yarını
Birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
Birimiz bomboş kalbine bakıp birini anıyor
Birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
Birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
Birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hâlâ açık sanıyor
* * *
Geldik işte bunlar ellerimiz
Açılmış bak, bilirsin ne diye
Ki bilirsin, biz bu ellerle neler işledik
Açtık işte bunlar ellerimiz
Burası dünya
Şu biziz
Bunlar da ellerimiz
Öyle açık, öyle acemi, öyle boş
Öyle mahcup, öyle dalgın, öyle boş
Öyle boş
* * *
Senin değil miyiz hepimiz
Senin değil mi her şey
Alırsın kime ne verirsin kime ne
Ve bu açtığımız eller senin değil mi
Senin değil miyiz hepimiz Rabbim
Bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar
* * *
Bize dokun
Dokunmazsan uçacağız tozlar gibi uzayın derin soğukluğuna
Kahire’den Bombay’a, İstanbul’dan İsfahan’a, Kudüs’ten Paris’e
Sensiz neye baktıksa örgütlü bir yalnızlıktı
Ne yaptıksa sensiz, bir şarkısızlıktı
Hayatın bir durağından öbür durağına
Bir sevgili olmadan yürümek!
Bunu yapamıyoruz
Kundağı çıkarıp kefeni giymeden önce
Adına hayat dediğimiz o büyük sarhoşlukta
Bir ölüm adımıyla geçerken dünyanın bütün içlerinden
Ellerimizi açmış bekliyoruz
Açmış bir çiçeğin değil miyiz senin
Haber göndermedin mi bize
Şahitlerin değil miyiz
Müziğin değilsek bu sesler ne
* * *
Kimsesiziz kime gidelim
Yaralarımız var kime
Sıcak bir şey arıyoruz, kime
Merhamet istiyoruz, kime
Bağışlanmak istiyoruz, kime gidelim
Sorumuz ve cevabımız sen değil misin
Yorgunuz, kaybetmişiz, dalgınız, kırgınız, küsmüşüz
Bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim
Çok yürüdük yollar kayboldu yol bulduk sana geldik
Ne getirdin deme bize, senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur
Geldik işte bunlar ellerimiz
Bunlar da ellerimizin büyük boşluğu
* * *
Altı yönüm harab, beş duygum harab
On parmağımda on acı Ya Râb
Denize dalan bir desti nasıl tahammül etsin suya
Fırlattın beni dünyaya
Yeniden al kucağına, çağır beni yeniden
Bu saman çöpünü kasırgada bırakma.
* * *
Bağışla bizi diyebilir miyiz bilmiyoruz
Dilimiz varır mı buna
Affet bizi diyebilir miyiz
Bunu deniyoruz şimdi
İçimizin ve dışımızın bütün cehennemlerinin uzağında bir bekleyiş bizimki
Büyük bir kapının önünde bir karınca, vurmuş kapıyı bekliyor
Kapı açılacak, yoksa niye var
Rahmet örtecek günahı
Geride kalacak gazabın adımları
Duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
Sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
Görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
Görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz
Değil mi
Değil mi
Değil mi
* * *
Ol dedin olduk senden
Gel dedin geldik sana
Yaptıklarımız için
Yapmadıklarımız için
Elimizi
Dilimizi
Allah’ım
Bağışla bizi
Bağışla bizi
* * *
Başımız yerde
Açtık elimizi sevgilinle birlikte
Bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
Bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
Parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
Yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
Elimiz açık ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
Sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına
İnşirah inşirah inşirah
Ayetin değil miyiz senin Yâ Allah
(Mevlana İdris)