Bu Blogda Ara

28 Aralık 2017 Perşembe

Yara'dır

     

         Münacaat

Bu yaşa erdirdin beni, 
gençtim almadın canımı 
ölmedim genç olarak, 
ölmedim 
beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde 
bir zamandı 
heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye 
ölmedim, 
bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. 
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi 
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için 
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti 
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise 
vay ki gençtim 
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak  fırsatını Adem’e veren sendin 
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana 
gençtim ben 
ve neden hata payı yok diyordum hayatımda 
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi 
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne 
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak 
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini 
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş 
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var, 
kurnası murdar 
yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya, 
ne farkeder deyip geçerdim 
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da 
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem 
ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. 
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine 
 arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!  
Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım 
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine 
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar 
yola devam ederdim.
Gençtim işte 
şehrin o yatık raksından incinen yine bendim 
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın 
onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. 
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri,
bu pıtraklı diyar 
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde 
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
 bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için 
 kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık 
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce 
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
 ah, bir olaydı diyorduk
 vakar da yoksanaydı 
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız 
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık 
gönendi dünya bundan istifade 
dünya bayındırladı: 
Bir yakış, bir yanış tasarımı beride 
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl 
bu gücenik macera beni tutuklu kılan 
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım 
gençken almadın canımı, bilmedim 
demek gökten ağsa bile tohum 
yürekten düşecekmiş 
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer 
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi 
taşınacak suyu göster, 
kırılacak odunu 
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde 
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin 
tütmesi gereken ocak nerde?
İSMET ÖZEL