Bu Blogda Ara

30 Ekim 2014 Perşembe

Neden aklıma düştün bilmem ki

"Ey kaIbim ey suIarı usuI usuI yükseIen gizIi deniz içimiz damar damar parçaIansa da dışımız IaI gibi sessiz"

eğme kirpiklerini

eğme kirpikleri gönlüm dolaşıyor 
dilime garipsi bir tutukluk yapışıyor
gözlerim susuyor yüzünde göz göz
başımda bir koca kent uğultusu
eğme kirpiklerini ayrılık yaklaşıyor

durup dururken eriyor yakınlığın
araya bilmediğim yollar düşüyor
ipıslak dönüyorum bir uzun dalgınlıktan
soluk soluğayım soğuk odalarda
eğme kirpiklerini yüreğim üşüyor

gözlerimde salkım saçak turna bulutları
içimden incecik türküler geçiyor
uzak yalnızlığımda beni bulacaklar
beni ışıtacaklar kesme aydınlığını
eğme kirpiklerini gözlerin geçiyor

bir ikindi serinliği kaldı elimizde 
o bitmez bildiğimiz günler bitiyor
şu sıralı kirpik izi yüzünde tel tel
şu incecik gölgeler akşamın ucudur
eğ ki kirpiklerini ayrılık başlıyor

şükrü erbaş

27 Ekim 2014 Pazartesi

Nazlı Yarimiz


"Sen Aksa!
Sen Ey Güzel!
Her vakit taze her dem ayrı güzel
Göz aydınlığımız
Nazlı yarimiz "
Gönül sevincimiz Sen Aksa!

7 Ekim 2014 Salı

Resim İran'dan


"hurda satın almak bahanemdir, şehri sokak sokak seni bulmak için geziyorum"

5 Ekim 2014 Pazar

Renklerle Eriyorum


"Dışardan bana neler
Getirir pervaneler!
Pırıltılar, nağmeler,
Renklerle eriyorum"



4 Ekim 2014 Cumartesi

Sana Açılmadığı Kadar

by Adam Oehlers

Bir insanın gerçeği sana açıldığı kadar değil, içinde sakladığı, sana açılamadığı kadardır. Bu yüzden, onu anlayacaksan ne dediğine değil, ne demediğine kulak vermeye çalış. 

Halil Cibran

3 Ekim 2014 Cuma

Füruğ

tüm varlığım karanlık bir âyettir benim
seni
kendinde tekrarlayarak
yeşermenin ve çiçeklenmenin sonsuz gündoğumuna
götürecek

ben bu âyette senin için ah çektim, ah!
ben bu ayetle

ağaçla ve suyla ve ateşle bütünleştirdim seni

hayat belki
bir kadının her gün filesiyle geçtiği uzun bir caddedir
hayat belki
bir adamın kendini dala astığı iptir
hayat belki
okuldan dönen bir çocuktur
hayat belki

iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır
ya da
yoldan geçen bir başkasına
şapkasını kaldırarak anlamsız bir gülümseyişle
"günaydın" diyen adamın
şaşkınca karşıya geçişidir

hayat, bakışlarımın
senin gözbebeklerinde
kendini paramparça ettiği

o tutuklu andır belki
ve bakışım kendisini
aydınlığın ve karanlığın idrakiyle
karıştıracağım duygusu içindedir


yalnızlık boyutlarındaki bir odada
tek aşklık kalbim,
kendi mutluluğunun yalın bahanelerine
saksıdaki çiçeklerin güzelce soluşuna

evimizin bahçesine senin diktiğin fidana
ve bir tek pencere için öten kanaryaların şarkısına
bakıyor

ah!

bana düşen budur
bana düşen budur
bana düşen
bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür
bana düşen terk edilmiş merdivenden inmek

ve yalnızlık içinde çürümekte olan bir şeye ulaşmaktır
bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır
ve "ellerini seviyorum"
diyen sesin kederinde ölmektir

ellerimi bahçeye dikiyorum

yeşereceğim biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın arasına
yumurtlayacaklar

küpeler takacağım kulaklarıma
kıpkırmızı kirazlardan
ve tırnaklarıma yıldızçiçeği yaprakları yapıştıracağım
çocukları bir zamanlar bana âşık
bir sokak var orada

aynı dağınık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
o çocuklar,
bir gece rüzgârın alıp götürdüğü
o küçük kızın masum tebessümünü düşünüyorlar hâlâ


bir sokak var
kalbimin
çocukluğumun mahallelerinden çaldığı


zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bir aynaya misafir gidip dönen
bilinçli imgenin oylumuyla

ve işte böyledir

biri ölür
ve geride kalır biri
hiçbir avcı
çukura dökülen sığ derede
inci avlayamaz


hüzünlü, küçük bir peri tanıyorum ben
okyanusta yaşayan
ve yüreğini ahşap neyinde
usul usul çalan
hüzünlü, küçük bir peri
geceleri bir buseyle ölen
gün ağarırken bir buseyle yeniden doğacak olan...

Furuğ Ferruhzad

1 Ekim 2014 Çarşamba